50 SENE BEKLEDİM…
Rahmetli babam vefat ettiğinde 81 yaşındaydı. Ben 50 yaşındaydım. Kahkaha attığına hiç şahit olmadım desem yeridir. Çok nadir gülerdi. Ara sıra da gülümserdi o kadar. Çok sert, çok ciddi, asık suratlı, sert bakışlı, otoriter biriydi. Bize sevgisini asla belli etmez, yanına çağırmaz, başımızı okşamaz, halimizi sormazdı. Kucağına almaz, sevgisini vermezdi.
Kapıdan içeri girdi mi başta annem hepimiz titrerdik. Sadece bize değil, herkese karşı böyleydi. Tüm mahalle yaka silkiyordu ondan. Ama çok merhametliydi. Bilhassa küçük çocuklara ve yaşlılara, bir de güçsüzlere karşı… Hep düşünürdüm,acaba babasız büyümesinin bunda payı var mıydı diye…
Bakkaldı babam. Çok dürüsttü. Öldürsen harama el uzatmazdı. Bizi de böyle yetiştirdi. Hayatta ne yaparsanız yapın yüzünüze bakacak yüzünüz olsun derdi hep.
Derken bir gün evlendim, çocuklarım oldu. Erol Taş babam, Hulusi Kentmen dede oldu. Çocuklarımı kucağına alıyor, seviyor, öpüyor, şakalaşıyor, onlarla oyun oynuyor, kahkaha atıyordu. Çocuklarıma bağırdım diye evire çevire kaç kere beni dövdüğünü bilirim. Onları ne kadar sevdiğini anneme ve herkese söyler dururdu. Çocuklarımı kıskandım hep. Benden esirgediği sevgisini umarsızca çocuklarıma gösteriyordu. Oysa yıllarca beni sevmesini beklemiş ve bunun için yapmadığım şey kalmamıştı. Ama nafile. Babamda tık yok.
Derken bir gün kardeşimin dünürü babamlara misafirliğe gelmişti. Biz üç erkek kardeş babamın karşısında yerde oturuyoruz. Babam yanında oturan kardeşimin dünürüne dönerek şunları söyledi:
– Bak Hacı Efendi, gördüğün gibi üç oğlum var. Biri Nurettin. En küçükleri. Ortancası. Senin dünürün. Bir de hoca var. En büyükleri. (Bu bendeniz oluyor.) Üçü de oğlum. Üçü de ciğerim. Üçünü de çok severim. Ama hocanın yeri çok başka. Bana en çok benzeyen evladım. Onu dünyalara değişmem.
Ben çok çok şaşırmış, adeta şok olmuştum. Aradan bir kaç gün geçmişti. Şartlar ne olursa olsun mutlaka hergün yanına gidip elini öperek hayır duasını aldığım babamın yanındaydım yine.
Baba dedim neden böylesin?
– Nasılım oğlum, dedi.
– Bizi hiç sevmedin. Ama torunların olunca senin için akan sular durur. Oysa sana biz daha yakın değil miyiz? Biz senin canın değil miyiz baba?
– Öyle deme oğlum. Sen de duydun Şahin’in dünürüne söylediklerimi ve seni ne kadar çok sevdiğimi.
– Tamam da baba ben senden o cümleyi duymak için tam 50 sene bekledim baba. Biraz geç olmadı mı?
Ağladığına sadece annemin vefatında şahit olduğum babam başını önüne eğdi. Tek kelime etmedi. Sırtımı döndüm. Sigara içmek için mutfağa doğru ilerledim. Sigaramdan ilk yudumu alıyordum ki küçük yeğenim yanıma geldi
-Apo (Amca) Hacı Baba ağlıyor, dedi.
Evet babam 50 yıllık hatasının bedelini gözyaşıyla ödüyordu. Ama ben çok daha ağır ödedim ve ödüyorum. 50 yılda sadece tek bir defa, tek bir tatlı söz.
Oysa şimdi onun acı sözlerine de, kızmasına da, bağırmasına da hata gölgesine de hasretim.
Tek başına sevmek hiçbir şey ifade etmiyor.
Sevginizi gösterin. Bir bakıyorsunuz ya siz yoksunuz yada sevdiğinizi söyleyeceğiniz kişi.
Ebediyete intikal eden tüm babaların ruhu şad, mekanları cennet olsun.
Saygıyla…
YORUMLAR