DİYARBAKIR’IN SAKLI SERVETİ MESUDİYE MEDRESESİ…
Mesudiye Medresesi, Diyarbakır Sur ilçemizdeki, Ulu Camii avlusunun kuzeyinde yer alan tarihî bir medresedir. Artuklu döneminde inşa edilmiş olup medresenin konumu ve camiyle bitişik olması nedeniyle şehirde önemli bir eğitim, dini ve tarihi kompleks olarak değerlendirilir.
İnşa başlangıcı genellikle 1193–1198 (H. 590) civarında inşasına başlanmış, yapımın tamamlanma dönemi olarak 1223 (Melik Mesud dönemi) olarak kabul edilir. Bu nedenle yapı “Mesudiye” (Melik Mesud ile ilişkilendirilmiş) adıyla anılır.
Medrese, Artuklu beylikleri döneminin büyük eğitim yapılarından biridir. Aynı zamanda Anadolu’daki ilk yüksek öğrenim merkezlerinden biridir.
Mesudiye Medresesi, Osmanlı döneminde de medrese olarak kullanılmıştır.
Medreseyi mimari açıdan değerlendirecek olursak,
dikdörtgen planlı, iki katlı bir medrese olarak tasarlandığını görebiliriz. Ortada avlu ve avluyu çevreleyen revaklı galeriler (arkadlar) bulunmaktadır. Avlu etrafında öğrenci hücreleri ve ders odaları yer almaktadır.
Malzeme ve işçiliğe gelince…Kesme taş malzeme, taş işçiliği ve taş oymacılığı öne çıkar. Cephe ve revak kemerleri, Artuklu taş işçiliğinin örneklerini taşır. Ayrıca medresenin avlu cephesinde antik yapıdan alınmış kalın sütun parçaları (spolia) ve bu sütunların revak düzenine katılması dikkat çekicidir.
Avluda mihrabın iki yanında yer alan ve “dönen/denge taşı” diye anılan sütunlar; binanın deprem, oturma veya kayma gibi hareketlerini gözlemlemek amacıyla yerleştirilmiş mekanik/işaretleyici unsurlardır.
Medresenin giriş portalı ve pencerelerinde Artuklu dönemi taş süsleme geleneğinin izleri (geometrik ve bitkisel bezemeler, kemer süsleri) görülür.
Mesudiye Medresesi klasik medrese fonksiyonlarını yerine getirmiş; fıkıh, hadis, kelam, aritmetik, dil bilimleri gibi ilimlerin okutulduğu bir eğitim kurumu idi. Zaman içinde farklı dönemlerde medrese fonsiyonları değişse de yapı kent tarihinde eğitim hayatında önemli rol oynamıştır.
Yapı çeşitli dönemlerde onarımlar görmüştür; kültürel miras kurumları (il kültür müdürlüğü / kültür portalı vb.) ve akademik çevreler tarafından korunması ve tanıtımı üzerine çalışmalar yapılmıştır. Son yıllarda ziyaretçilere açık tutulduğu, kültürel etkinliklerde kullanıldığı fotoğraf ve raporlarda yer almaktadır.
Mesudiye Medresesi’nin önemi Artuklu mimarisinin kent dokusundaki kalmış önemli örneklerinden biri olması, hem taş işçiliği hem de medrese kurumsal işlevi açısından bölgesel tarih ve mimarlık çalışmaları için anahtar yapı olmasından kaynaklanır. Zira Anadolu’daki medrese geleneklerinin ve Artuklu sanatının incelenmesi için değer taşır.
Medrese, Ulu Camii avlusuna bitişik olduğundan genelde cami ve çevresiyle birlikte ziyaret edilir ve gelenleri mistik havasıyla âdeta büyüler.
Mesudiye Medresesi’nin Önemine değinecek olursak şunları söylemek yerinde olacaktır:
Öncelikle tarihî önemini ele alalım.
Medrese, 13. yüzyılın başlarında, Artuklu Meliki Nâsırüddin Mahmud’un oğlu Melik Mesud döneminde yapılmıştır. Bu yüzden “Mesudiye” adını taşır. Artuklular, özellikle bilim ve sanat alanında Anadolu’da önemli bir miras bırakmışlardır. Mesudiye Medresesi, bu mirasın eğitim ve bilim ayağını temsil eden başyapıtlardan biridir.
Kuruluş dönemi itibarıyla medrese, sadece dini ilimlerin değil, aynı zamanda matematik, astronomi ve felsefe gibi akli ilimlerin de okutulduğu bir merkez olmuştur. Bu, onu Anadolu’daki erken dönem “üniversite” örneklerinden biri hâline getirir.
Medrese, yüzyıllar boyunca fıkıh, tefsir, hadis, kelam, mantık ve Arap dili yanında akli bilimlerin de öğretildiği bir kurumdu. Bu yönüyle hem İslami ilimlerin hem de bilimsel düşüncenin Anadolu’daki gelişimine katkı sağlamıştır.
Mesudiye Medresesi, Osmanlı yönetimi altında da işlevini sürdürmüş, birçok âlimin yetişmesine zemin hazırlamıştır. 18. yüzyılda hâlâ faal oluşu, medresenin sürekliliği açısından önemlidir.
Mesudiye Medresesi, sadece bir eğitim kurumu değil, aynı zamanda halka açık derslerin verildiği, dini-tasavvufi sohbetlerin yapıldığı, dolayısıyla toplumun sosyal ve kültürel hayatında etkili bir mekândır.
Kesme taş işçiliği, revaklı avlu düzeni ve taş oymacılıkla bezeli portalı sayesinde, Artuklu dönem mimarisinin karakteristik özelliklerini yansıtması mimari ve sanatsal öneminin ispatıdır.
Medresenin en ilginç özelliklerinden biri ise, avluda yer alan ve “dönen sütun” ya da “denge taşı” diye bilinen taş sütunlardır. Bu sütunların yapının depreme veya zemindeki oynamalara tepkisini göstermek amacıyla yapıldığı düşünülmektedir. Bu yönüyle hem mühendislik zekâsını hem de estetik kaygıyı bir araya getirir.
Yapının bazı bölümlerinde antik döneme ait sütunların kullanılması, hem dönemin mimari alışkanlıklarını hem de eski uygarlıkların mirasıyla kurulan ilişkiyi gösterir.
Şehir ve bölge için önemi nedir sorusuna şu cevabı vermek yerinde olacaktır: Mesudiye Medresesi, Ulu Camii ile yan yana yer alarak, Diyarbakır’ın tarihsel ve kültürel kimliğinin ayrılmaz bir parçasıdır. Bu birliktelik, şehri “eğitim ve ibadet merkezi” olarak yüzyıllarca cazip kılmıştır.
Bilim ve Sanatta Cazibe Merkezi olarak medrese, döneminde sadece Diyarbakır’daki değil, çevre şehirlerdeki öğrencilerin de gelip ilim tahsil ettiği bir merkezdi. Böylece bölgenin entelektüel çekim alanı olmuştur.
Günümüzdeki Önemine gelince, Mesudiye Medresesi, Anadolu’daki en eski medreselerden biri olarak, sadece Türkiye için değil, tüm İslam medeniyeti tarihi açısından değer taşır.
Ziyaretçilere açık olması, Diyarbakır’ı ziyaret edenler için hem bir tarih dersi hem de görsel bir şölen sunar. Ayrıca akademisyenler için Artuklu dönemi üzerine araştırmalarda önemli bir kaynaktır.
Mesudiye Medresesi’deki dönen sütunlar gibi mimari unsurlar, günümüzde mühendislik ve deprem araştırmaları açısından bile incelenmektedir. Yani sadece tarihî değil, aynı zamanda bilimsel bir değer taşımaktadır.
YORUMLAR