BİZDEKİ DE DERT Mİ?
Sonbaharın ilk günleri bir vesileyle yolumuz uzak diyarlara düşmüştü. Daha adımımızı atar atmaz yoksulluğun buz gibi yüzüyle karşılaşıyoruz. Acılar, iniltiler, hastalıklar, ağrılar, umutsuzluklar, çaresizlikler ve küf kokularının yükseldiği bir yoksulluk diyarındayız. Çaresizlik ve acı bu insanların yüzlerinden akıyordu. Pazar yerleri dağıldıktan sonra atılan artıkları toplarken başlıyormuş onların Pazar alışverişi…
Maddi imkansızlığın bir milyondan fazla aileyi açlık sınırında yaşattığı şu günlerde hálá yoksul olmayı bir onur meselesi yapıp kimseye aç olduğunu bile hissettirmeyen insanlar var. İşte bu da onurlu bir yoksulluğun öyküsü. Belki de birçoklarımızın anılarında da buna benzer durumlar yaşanmıştır.
Çöp artıklarından çocuklarını okuttan bir babanın ‘Artık çöplükten ekmek bile çıkmıyor’ diye yakındığını görünce… sözün bittiği yerdeyiz demek doğru olur. Hayat gerçekten de çok zor, yılda bir defa artan maaşa karşılık; markete gittiğimizde ürün fiyatlarındaki her haftalık artış hayatın zorluğuna şahit olmuştur.
Yoksulluk yüzünden bozulan yuvalar, yitirilen akıllar, işsizlikten intihar eden kocaların geride bıraktığı çaresiz dul kadınlar, öksüz çocuklar ve daha anmadığımız nice dertleri görünce “bizdeki de dert mi?” Diye sayıklıyoruz… bu acıları görmek için, öyle çok da uzağa gitmenize de gerek yok. Onları samimiyetle dinlemeniz yeterli olacaktır.
Ne yaparsak yapalım yaşayıp gördüklerimizden kaçamayız. Söylenmemiş cümlelerimize mecburi noktalar koyabiliriz. Ancak tüm yaşanmışlıkları arkada bırakarak elveda demek, hiç de kolay olmayacaktır.
Yoksulluk bir insan hakları ihlalidir. Bu kavram, binlerce hak ihlalini de sırtlayıp önümüze koyuyor. Derin yoksulluğun yarattığı boşluğu doldurmak elbette zor olacak. Bunun için topyekun savaşmalıyız. Sadece kendimiz için değil onlar için de istemeliyiz. Unutmayın ki yaşadığınız yerde fakir varsa arta kalan yemeklerinizin çöpe gitmesi dahi haramdır.











YORUMLAR