Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Resul ÇETİN

EĞİTİME DAİR…

EĞİTİME DAİR…

Otuz beş yıl eğitim camiasına hizmet etmiş ve hala da hizmet etmekte olan bir eğitimci olarak şunu söylemeliyim ki eğitimde ülke olarak iç açıcı bir noktada değiliz. Mesleğe başladığım yıllarda herşey çok başkaydı.
Öğretmenlik mesleğinin toplumda hatırı sayılır bir saygınlığı, bir ağırlığı, ciddi bir karşılığı vardı.
Ülkemizde biraz da şöyle bir durum var aslında: Mesleklerin toplumdaki saygınlığı aldıkları ücretle doğru orantılıdır. Öğretmenlerin ekonomik durumunu düşünürsek konu sanıyorum daha kolay anlaşılır olacaktır.
O zamanlar ebeveynler daha bilinçli, öğretmene inanan, güvenen, saygı duyan, işine karışmayan, çocuklarını şımartmak yerine terbiye etmeye çalışan, bu konuda öğretmenden teknik yardım ve destek alan ve almaya çalışan anne babalar idi.
Hocam eti senin kemiği benim mantığı aslında belki de öğretmenin ve verilen eğitimin başarısındaki kilit rol konumundaydı.
Bizde ve bizden öncesi jenerasyonlardaki ebeveynlerde “Terbiye evlattan azizdir.” inancı ve mantığı vardı. Önce edep, illa edep anlayışı vardı.
Anne babalar çocuklarını şımartmak yerine, terbiye etmeye çalışan, her isteklerine evet demeyen, yeri geldiğinde çok sert davranan, yeri geldiğinde çok müşfik olabilen, ödül ve ceza mekanizmasını dengeli uygulayan, toplumun kabul görmüş genel değerlerine bağlı, ahlaklı bireyler olmaları için çaba gösteren bilinçli kimselerdi.
Ben görmedim onlar görsün, ben yaşamadım onlar yaşasın saçmalığına kapılmadan, imkan ve şartlar dahilinde, zamanın konjüktörüne uygun, mantıklı istek ve ihtiyaçlarını karşılayan, yeri geldiğinde hayır demesini bilen bilinçli velliler biz eğitimcilerin en büyük yardımcısı ve destekçileriydi.
Biz öğrenciler ise öğretmenlerimizi gördüğümüzde bir asker disiplini ile hareket eder, neredeyse esas duruşta karşılarındaki yerimizi alırdık. Kelimelerimizi tartarak konuşur, sesimizin tonuna dahi dikkat ederdik. Onlar bizim idollerimizdi. Onlara özenir, onlar gibi giyinmeye gayret ederdik. Velilerde ise öğretmen yanlış yapmaz, bir bildiği vardır anlayışı hakimdi.
Eğitimde öğretmenin hiçbir yaptırımı yok. Sınıf tekrarı uygulamasının kaldırılması bana göre eğitime, öğrenciye, öğretmene, veliye, hülasaten yolu eğitimden geçen herkese yapılabilecek en büyük kötülük olmuştur. Zira sene sonunda çalışmadığı halde sınıf geçen öğrenci ders çalışmayı tamamen bırakacağı aşikardır ve beklenen bir durumdur. Öte yandan çok çalışıp alın teri döken, gecesini gündüzüne katarak ders çalışan öğrenci, hiç çalışmayıp sınıf geçen öğrenci görünce ders çalışmayacaktır. Çalışmadığı halde sınıf geçen öğrenci emek harcamadan bir yerlere gelmenin hesapları peşinde koşmayı öğrenecek; çok çalıştığı halde çalışmayan öğrenciyle aynı kefeye konan öğrencide ise adalet ve güven duygusu önemli oranda zarar görecektir.
Günümüzde kimi veliler aşırı korumacı, eğitimcinin işine müdahale etmeyi, akıl vermeyi seven, her biri dalında uzman psikolog ve psikiyatrist kişiler olunca biz eğitimcilerin işi iyiden iyiye zorlaşmaktadır.
Çocukların ellerinden düşürmedikleri telefon, tablet gibi günümüzün baş belası illeti düşünecek olursak tablo daha da ağırlaşmakta, içinden çıkılmaz bir hal almaktadır.
Bu işin çözümü nedir diye sorulacak olursa öncelikle veli bir zihin ve anlayış devrimi yapmalıdır derim. Tıpkı geçmişte olduğu gibi, öğretmene güvenmeli, işine karışan değil, destek veren, çocuğuna hayır demesini bilen, şımartmak yerine gerçek manada rehberlik yapan, öğretmene bu noktada destek veren kişiler olmalıdır.
Veli geçmişte nasıl ki öğretmenin en büyük destekçisi ve eğitimdeki başarının en önemli aktörü idiyse, bugün de pekâlâ bunu yapabilir. Zira istisnasız bugün tüm velilerde bu potansiyelin, donanımın ve kabiliyetin olduğuna yürekten inanıyorum.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER