OYSA SON VEDASIYMIŞ!
Geçenlerde, genç okurlarımızdan İnci Dağlı kardeşimiz aradı. “Size yaşadığım bir hadiseyi anlatmak istiyorum” dedi. Sıcak bir Ağustos günü Diyarbakır’daki Ulu Camii”nin hariminde buluştuk. Bu kadim topraklar da yaşanmış bütün hikâyeler, hüzünlü Anadolu türküleri gibi güzeldir.
Biraz oturduk. serinledik anlatmaya başladı. Hocam dedi-Lise de okuduğum zamanlarda pandemi zamanıydı. İlk dönem online görmüş olduğumuz derslerin yüz yüze sınavı yapılacaktı. O vesileyle bir hafta boyunca okula her gün gelir, sınavlarımıza girer, çıkar servise biner eve giderdik. O süreç zarfında sınavlarımız devam ederken, bir teneffüs arasında 2 yıl aynı sınıfta okuduğum arkadaşlarımın sınıfına girdim. Arkadaşım beni görünce çok sevindi ve birbirimize sarıldık. Nereden bilebilirdim ki bu son sarılmamız olacaktı! Biraz Hasbihal ettikten sonra ordan ayrılıp kendi sınıfıma doğru yürüdüm. Zaten ders zili çalmıştı. Dersler bittikten sonra okul servislerimize binip eve gidecektik. Ancak okul merdivenlerinden inerken yine birbirimize denk gelip vedalaştık. O gün sanki hep denkleşiyorduk. Ertesi gün sabah yine okulda buluşup öyle sınava girecektik. Ancak ne var ki sabah okul servisiyle, okula gelirken. İçinde bulunduğumuz servis şoförünün telefonu çaldı. Şoför bey telefonu açtığında, aynı okula gelen başka bir servis aracının ‘direksiyon hakimiyetini kaybedip uçurumdan düştüğünü’ söyledi. Bizler biraz endişe içinde okula vardık. Bende iner inmez çardağa geçtim. Arkadaşımın gelmesini bekledim. Ona ve kendime birer çikolata almıştım. Beraber yiyip öyle içeri geçecektik. Bekledim, bekledim, bekledim… ama gelen olmadı. Müdür bey, nöbetçi öğretmenler vs hep bağırıyor “içeri geçin dışarda beklemeyin.” Diye. Bende bir umutla ha geldi ha gelecek diye de bekliyordum ki maalesef ölüm haberi geldi. Dünyam yıkıldı. Ona ayırdığım çikolatayı halen taşıyorum. Bazen dışardan basit görünebilir ama o kadar etkisinde kaldım ki anlatamam…
Bir tarafta dünya ile işi bitmiş, iletişimi kesilmiş cansız. Öte yanda birbiriyle iletişim kurmayacak kadar uzaklaşmış canlılar. Bir yanda ruhundan ayrılmış bir beden. Diğer yanda ruhuna sahip çıkamayan bedenler. Düşünüyorum da ölüye hakkını helal eden insan, diri için neden susar? Ölünün arkasından gözyaşı dökenler, feryat edenler, yaşayanlara neden kin tutar? Ölüyü omuzunda taşıyanlar, yaşayanlara neden bir el uzatmaz? Oysa, toz konduramadığımız en değerlilerimizin üzerini toprakla örtüyoruz…











YORUMLAR