Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Resul ÇETİN

SEKSENLER…

SEKSENLER…

 

On yılları devirmiş, yaşı kemale ermiş biri olarak şunu söyleyebilirim ki, toplumsal yaşantı, etik değerler, geleneksel motifleri sahiplenme gibi birtakım unsurlar dikkate alındığında bu ülke en güzel dönemini 1980’li yıllarda yaşadı.

80’ler bir başka güzeldi. Televizyon siyah beyazdı ama hayat renkliydi, hem de rengarenkti. İnsanlar samimi, dostluklar sağlam idi. Düşman bile mertti. Şimdi dost bildiklerin bile namert.

O yıllarda akrabalık ilişkileri çok sıkıydı. Akrabalar tam bir birlik içindeydi.

Akraba akraba, komşu komşu idi. Dost dost, düşman düşmandı. İnsanlar netti. Şimdi kimin ne olduğu, sana ne gözle baktığı belli değil.

Bir mahalle kültürü vardı o yıllarda. Koca mahalle sanki bir aileydi. Sevinçler, tasalar ortak; yaşantılar birlikteydi.

Ramazanlarda komşularla sofralar ortak kurulur, birlikte iftar yapılırdı. Oturduğum mahallede yaşayan gayri müslim komşularla hiçbir sorun yaşandığını hatırlamıyorum mesela. Aramızda ayrı gayrı yoktu.

İnternet yoktu o yıllarda. Facebook yoktu, mahallenin ayaklı gazeteleri teyzeler vardı. Messenger, whatsap yoktu. Heyecanla yazılan asker mektupları vardı mesela.

Bayramlarda, yıl başlarında birbirimize gönderdiğimiz tebrik kartları vardı. Asker mektuplarını yazarken evin küçüğünün eli kağıdın üzerine bırakılıp çizilirdi.

Cep telefonları yoktu. Müzik dinlemek için teypler vardı. Ve Kasetler vardı müzik dinlemek için. Kaset sarardı bazen. Çıkarır kalem takarak tekrar sarardık.

Öğrenciler ödevlerini internetten kopyala yapıştır yapmazdı. Kütüphaneler vardı. Bir de içine girdiğinde yüzüne vuran mis gibi kitap kokusu.

En büyük eğlence siyah beyaz televizyonda bir şeyler izlemekti ailece. Bir öpüşme sahnesi çıktı mı küçükten büyüğe herkesin yüzü kıpkırmızı olurdu utanmaktan. Nereye bakacağını şaşırırdı herkes.

Günah da sevap da gizli işlenirdi.
Edep vardı o zamanlar. İffet, utanma, ar, namus, ayıp, günah vardı. Bunlar çok önemli, uğruna canlar verilecek kadar değerliydi.

Erkek erkek gibi, kadın kadın gibiydi. Kadın erkeğe, erkek kadına benzemeye çalışmaz, iması bile cinayet sebebi olabilirdi.

Evin erkeği eve geldi mi ilk işi perdeleri çekmek olurdu. Erkek karısını kıskanır, üzerine titrerdi. Kadın eşti, namustu, çocuklarının anası, dert ortağıydı erkek için. Şimdilerde erkek karısını sosyal medyada paylaşıyor, bir de kaç beğeni almış diye de kontrol ediyor. Kadınlar sokak ortasında, çocuklarının gözleri önünde kocaları tarafından öldürülüyor. Ortada aile diye bir şey kalmadı. Büyük küçük kalmadı. Saygı kalmadı. Bizi biz yapan ne varsa unutuldu gitti.

Babanın yanında evlat sevilmez, ayak üst üste atılmaz, ses yükseltilmezdi. Anne ahiret, baba ata idi.

Büyüklerin olduğu yerde küçükler edeple oturur, saygıyla dinlerdi.

İnsanlar o yıllarda, kısa sürede köşeyi dönme hesabında değildi. Bir ailede bir kişi çalışır, evdeki on kişiye bakar, bir de para biriktirir, bekar çocuklarını evlendirirdi. İnsanlar kanaatkar, kadınlar yetinmeyi bilen kişilerdi.

Bir odada koca bir aile kalır, üç kardeş bir yorganın altında uyurdu.

İnsanlar doyumsuz değildi. Hep daha fazlası deyip krediye, kredi kartına, faize bulaşmaz, bankanın pençesine düşülmezdi.
Parada, malda, yemede içmede, sofrada, daha da önemlisi ömürde bereket vardı.

Şimdi bir ailede neredeyse herkes çalışıyor, yine de geçim olmuyor.

Şimdi evler daha lüks. Akıllı evler, rezidanslar, villalar, köşkler, yalılar, lüks ve ultra lüks evler çoğalmış. Neredeyse herkes milyoner. Ülkedeki araba sayısı rekor oranda artmış. On yaşındaki çocukta bile on binlerce liralık telefonlar var. Ancak insanlar mutsuz. Koca koca kalabalıklarda yalnızlığı yaşıyor herkes. Kimse kimseye güvenmiyor. Bayramlarda bile yüz yüze bayramlaşmak yerine internetten indirdikleri hazır mesajlarla soğuk ve ruhsuz bayramlaşmalar yapılıyor. Sılayı Rahim yok, kardeşlik ise anne baba yaşayıncaya veya menfaatin olduğu yere kadar. Komşuluğu ise hiç sormayın. Bütün mahalleli birbirini tanıyan nesil gitti, yan komşusunu bile tanımayan, oturduğu koca sitede kapıcısından başka kimseyi bilmeyen bir nesil geldi.

Biz ne ara böyle olduk? Yüzlerce yıl öncesinden değil sadece kırk yıl öncesinden söz ediyoruz. Peki kırk yıl sonra nasıl bir hayat bizleri, çocuklarımızı veya torunlarımızı bekliyor?

Sahi o güzel insanlara ne oldu? Nereye gittiler? Şairin dediği gibi galiba o iyi insanlar, o güzel atlara binip gittiler.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER